11 Aralık 2011 Pazar

KIRILMIŞIM / İNCİNMİŞİM / EDERİM SİTEM



Dr. Ömer ÇAKMAKÇI

Kırılmışım / incinmişim / ederim sitem
gönül koyarım insanlığa kin düşüren söylemlere
kem sözlere / insanlığa aykırı eylemlere...
... 

Zulümun binbir çeşiti var
Ölümün sesi tek
Göz yaşının rengi yok
tüm ölümler erkendir / bütün ölümlerin faailleriyiz
vurulan da biziz / vuran da biz...

ayrımcılık / ırkcılık kokan o söylemleriniz
sözleriniz bir hançer gibi yüreğimdedir
incinmişim / yaralanmışım /ederim sitem..

Dünya ' yı gözetmeyi / korumayı / esirgemeyi öğrenmişiz bu topraklarda
Doğudan sadece güneşler doğmaz
Süphan beyazı kardeşlikler göğerir ufuklarında
sevdanın rengi mavidir / Van Gölü 'nde demlenir...

dostluğun, barışın ve garipdostluğun ana yurdudur Van Elleri
Ercişli Emrah ' ın sazında aşkın her türlüsünü dinlenir
Feke Teyran 'nın avazında kuşların türküsü...

O dağlarda hasret yaralıdır / yoldaşlık yıkılmaz kale
marallar bizimdir, sunalar hepimizin / süsen- sümbül derilir su boylarında
karıncanın sevinci, kelebeğin karamsarlığı paylaşılır
sıcak ekmeğin buğusunda ezilenin yanında durulur
bilmeyen bilmez / Van Elleri, Van Dostları ' na sorulur

onun içindir ki tüm turnalar Vanlıca süzülür maviliklerde
yani dostluğu söyler / barışı konuşur
yüreğinde tüm insanların sevgisi demlenir Bizim Eller ' de
kin nedir / kem söz nedir, bilinmez ...

Vay bana, vaylar bana / “Sosyalmedya Yoldaşı “ bilmiştim sizleri !
..............

gönül koyarım insanlığa kin düşüren söylemlerinize
oysaki evreni sizinle yeniden kurmayı düşlemiştim
kanayan / yaralı coğrafyaların acısını sarmayı
bir damlanın hesabını sorup / yaprağın yeşilinde halaya durmayı...

varsın bize acılar / varsın bize toprağın altı...
o toprak ki yurdumdur, yatarım / kardelenler ülkesi, sararsarmalar bedenimi
yatarım, küller elensin başıma...

/ incinmiş / sitemkar ve yaralı
yürekte kin / dilde kem söz olmamalı...

Gönül koyarım insanlığa kan düşüren sözlerinize...
                / yatarım
depremler ortasında / yerin yedi kat dibinde

İNSANLIK dilerim / İNSANLIK hepinize...


28.10.2011
 

10 Aralık 2011 Cumartesi

VAN GÜNLÜĞÜ : ERCİŞ ' in ARDI BAĞLAR ...




Dr. Ömer ÇAKMAKÇI


 Van – Erciş depremi olduğunda Erciş ' ilk ulaştığım kişi Cafer Uslubaş dostum olmuştu. Erciş ' in nabzını O 'nunla tuttum, diyebilirdim. Van ' a hareketimden önce kavilleşmiştik, Erciş 'te buluşmak üzere . Sabah 10.00da buluştuk İpekyol Hastanesinde. Van 'da yapmış olduğum, çocuklara yönelik Göz Taramasını Erciş 'te de yapmayı planlamıştım. Araç, gereç ve ilaçlar hazır; hemen yola koyuluyoruz...

100. Yıl Üniversitesini geride bırakarak, ilerliyoruz Erciş 'e doğru. Ağustos ayında kızım Esvan ile geçmiştik bu yollardan... Doğubeyazıtı da içine alan, günlük bir gezi yapmıştık. Yol boyu, Esvan fotoğraf çekmiş, yüreği Van Van atarken; bir kez daha hayran kalmıştı baba vatanına..

Hava güzel bugün, güneşli. Van ' a geldiğim günün kasveti yok havada. Van – Erciş arasında, doyumsuz kıvrımlar yapar Van Gölü... Derken bir kaç viraj sonrası Süphan Dağı, tüm haşmetiyle çıkıyor karşımıza.. Akpak Süphan Dağı... Bir sevinç kaplıyor içerimi..

Cafer 'im dur diyorum. Bir kaç fotoğraf çekiyorum.. Aklıma bir Erciş türküsü geliyor;

“ Karanfilem desteyem
Bülbülem kafesteyem
Gidin dostlara diyin
Ölmemişem xesteyem..”


 " Caferciğim. bizim eller, ne savaşlar, yangınlar, seferberlikler gördü, bu yarayı da saracağız birlikte; sarmalıyız," diyorum.

Abi diyor Cafer, “ Bu göçenler geri döner mi, dersin; göçler adeta teşvik ediliyor. Burda kalanlar bahara çıkar mı, dersiniz ? Hastalıklar, yangınlar... Buralar zaten sahipsizdi, iyice sahipsiz kaldı... “

Tam o sırada Gedikbulak / Canik yol çatısına geliyoruz. Jandarma durduruyor arabamızı, kontrol yapılıyor. Yola devam ediyoruz. Cafer Bey geriliyor biraz...

Cafer Uslubaş, bilgili, birikimli bir insan, okuyan; araştıran, sorgulayan bir Erciş aydını. Aynı zamanda CHP Erciş İlçe Başkanı. Deprem olduğundan beri Erciş 'te … Yakınlarını yitirdi. Gözünün önünde yıkılıp giderken Erciş ; O, kendisi gibi yiğit insanlarla bu acıların azaltma gayretine girdi. Yardımları koordine etti, Belediyelerin gözü kulağı oldu.

Araç kullanırkan Cafer,  bir taraftanda yaşanan olumsuzlukları, koordinasyon bozukluğunu, devletin yerine cemaat ve tarikatların ikame edildiğini, Kızılay 'ın bazı engellemelere rağmen çok iyi hizmet verdiğini anlatıyor... Bakırköy, Kartal, Maltepe, Ataşehir, Şişli, Kadıköy ve diğer İstanbul Belediyelerinin, İzmir Belediyelerinin katkılarından şükranla, minnetle söz ediyor. Azerbaycan kurtarma takımının yaptıkları unutulmaz, diyor. Sonra bir defter çıkarıyor; tüm yardımları araç plakaları dahil hepsini ayrıntılarıyla not etmiş... Bu arada çeşitli yardımlar gönderen insanlarımıza, çocuklarımıza dair türlü türlü hikayeler...

Duygulanıyoruz karşılıklı... İçimden şöyle bir duyguyu kabartıyorum: Dünya 'nın en güzel coğrafyasında, Dünya 'nın en güzel insanlarıyla birlikte yaşıyoruz... Devleti yönetenler, dönem dönem niçin bu halkın daha gerisinde kalmaktadırlar...

Memleket çok yağşi, lakin yönetenler çok aksi...

Van Merkez 'de, Valilik, Belediyeyi dıştalayarak hizmet vermeye çalışmakta olduğunu yeri gelmişken söylemeliyim. Başta Diyarbakır Büyükşehir ve Batman olmak üzere, BDP 'li Belediyeler yetişmiş Van Belediyesinin imdadına. Van merkezde eşgüdümsüzlük hemen göz çarpıyor. Valinin şahsında hükümet sınıfta kalmış durunda. Vanllılar devlete, hükmete, siyasal partilere güvenini tamamen yitirmiş durumdalar. Kayırmacılığın, ayrımcılığın yapıldığını örneklerle anlatıyorlar...

Ömer abi diyor Cafer ; “ Tam yirmi gün banyo yapamadım. Üç gün önce Patnos 'a giderek, banyo yapabildim. Ama bu destekler ve yardımlar beni son derece canlı, dinamik tuttu. Bu iylikleri asla unutmayacağız.” Sessizlik oluyor bir an. Duygulanıyoruz. Kulağımda bir türkü çınlanıyor, Rametli Atakan Çelik 'in hayali düşüyor içerime :

“ Giderem Van 'a doğri
Kadir bilene doğri...”
  Derken, Muradiye / Karahan yol kavşağındayız; yine kimlik kontrolu...

Cafer diyor ki “ Abi şu an Doğu, Güneydoğu ve Güneyin bütün hırsızları bu bölgedeler. Hırsızlık tavan yapmış durımda. Bu yeğenler de biz denetliyorlar... Cumhurbaşkanı geldi Erciş 'e, Çadırkent sakinlerinin bir kısmını dışarı çıkardılar; bindirilmiş / öğretilmiş yandaşlarla Cumhurbaşkanı 'nı karşıladılar...”

Ünseli 'den geçiyoruz şimdi. Yani Ernis 'ten, yani Yaşar KEMAL 'in köyünden...

Destancıların,dengbejlerin ve aşıkların yurdudur Erciş... Tarihi Alpaslan Köy Enstitüsü 'nü selamlıyoruz uzaktan. Bu Ülke 'in yetiştirdiği o büyük değerleri anımsıyorum. Tonguç Baba 'ya yapılan kadirbilmezlikler hatırlıyorum, kızıyorum birilerine işte... Depremler çeşit çeşit..

Karşımızda, Erciş Nüfus : 77065 tabelası beliriyor. “ Abi sen bu rakama bakma, gerçek nüfus 100 binler üzerindeydi.. Ölümler, göçler; bitirdi Erciş 'mizi “ 

" Tüm acılara inat, Bizim Elleri yeniden kuracak, yeniden canlandıracağız. Devlet ' ten hakkımız olan her şeyi talep ederken Van 'lı ve Van Dostları ile el ele vereceğiz; işadamı, bilimadamı, bürokratı ve teknokratı bu uğurda gönülbirliği yapmalıyız Cafer 'im " diyorum.

Cafer Bey, acı bir gülümseme ile bakıyor yüzüme; “ Bu deprem için yurtdışı ve yurtiçi toplanan nakti yardımlar nerde ? Nereye, ne harcanmış ? Alalacele bu depremi gündemden düşürdüler. Toplanan o paraların İstanbul 'da Kentsel Dönüşüme harcanmakta olduğu kanısı, buralarda yaygın. Hem buralar niçin Afet Bölgesi ilan edilmiyor ? Karadeniz 'deki afet, afet de; burdaki deprem, afet değil midir ? Erciş 'ı sırf CHP istedi diye İl yapmıyorlar. Sözüm ona Van 'ı büyükşehir yapacaklar; yarın onu da iptal edecekler, bunlar “ diyor.

Van Depremi gündemden çıkarılmaya ve unuturulmaya mı çalışılıyor ?!

Ben yaralı / yaren, benden yaralı...

Ercişli Emrah çıka geliyor sanki. Ve yüreğimin tar 'ına vuruyor tezenesini :


“ Emrah 'ın sevdiği Selvi sen misen
Sağ elin sinemde gezdiren misen
Ağır salacamı kaldıran mısan
Namazım kılmaya yar sefa geldin.. “
Tarama yapacağımız iki çadırkent var. Toki Çadır Kenti ve karşısındaki Mevlana Evleri. Her iki çadır kentte toplam 96 çocuğumuzun gözlerini muayene ediyoruz. Çocuklar çicek gibidir. Çabuk solar, çabuk açarlar... Bu tür afetlerde en çok çocukları, daha sonra da kadınları korumak gerekir... Van ' daki taramadaki şartımızı burada da yineliyorum: Yaşama hep birlikte güleceğiz, hem de gözlerimizle... Tüm acılara inat...

Göz taraması bittikten sonra, vedalaşıp ayrılıyoruz. Çok mutluyuz. Caferciğim benden mutlu..

Erciş şehir merkezine yöneliyoruz. Cafer Bey adeta o kabusu yeniden yaşarcasına başlıyor tek tek anlatmaya. Yıkılan binaları ve enkazından çıkarılanları anlatıyor. O anlattıkça , anlatıyor; bense...

Erciş, güzelim Erciş bir ölüm tarlası gibi..
 
Ercişi 'in ardı bağlar
Hesretin meni dağlar
Her yandan yaralıyam
Her gören mana ağlar

Kızılay yönetim çadırına yöneliyoruz daha sonra. “ Abi seni Kızıay Başkanı Halil Aksüt Bey ile mutlaka tanıştırmalıyım. Verdiği hizmetler unutulmaz. Kartal Belediyesinin vermiş olduğu çadıra kurulan mutfakta günlük 64 bin kişiye kahvaltı ve yemek çıkarıyor Kızılay “ diyor...

Yönetim binası girişi BJK kolileriyle dolu. Bir Beşiktaşlı olarak biraz yürüyüşümün değiştiğini fark ediyorum.

Halil Bey ile kapıda karşılaşıyoruz. Çizmeleri çekmiş ayağına. Üstünde bir Beşiktaş monto. Adeta bir müdür gibi değil, sade bir emekçimizin gayretiyle koşuşturuyor... Tanışıyoruz. Beşiktaş kolileri önünde birlikte fotoğraf çektıriyoruz. Halil bey eski takımından vazgeçmiş ve kendisini Çarşı 'lı sayıyor. Bir kez daha kabarıyor kanatlarım, kartal olup uçasım geliyor doğrusu...

Ordan ayrılıyoruz, vedalaşarak, kuçaklaşarak...

Van Ellerinden toplam 650 cıvarında insan göç etmiş durumda. Burda kalanlar, kamu görevlileri, kamu yararına hizmet eden kuruluşların mensupları, gönüllü insanlarımız ve sosyoekonomik durumu iyi olmayan yurttaşlarımız... Ve bu çadırlarda, bir birindan acılı insan öyküleri. Olanaksız ve umarsız insanlar. Gelenek göreneklerin ezip ufaladığı acılı kadın hikayeleri... Soğuktan donanlar, çadırda yananlar... Yardım sırasında birbirini darp eden insan manzaraları... Yaklaşan kara kış, zemheri ve salgın hastalıklar tehdidi...

Van ve Erciş şehir merkezinde bulunan 50 binin çok çok üzerinde olan toplam binanın % 80 'i kullanılmaz durumda. Dolayısıyla Van ' da kalanlar / kalmak zorunda olanlar eşlerini ve çocuklarını Van dışına göndermiş durumdalar.

Dönüş yolundayız. Erciş ' ten çıktık Van 'a doğru. Yine bir Van türküsü düşüyor yadıma ;



“ İndim Erek 'in düzüne
Çorabı çektim dizime
Dizbe diz otururken
Hesret kaldım yar yüzüne... “

Van ' a varıyoruz. Kent artık ışıl ışıl değil. Kasvetli ve yaralı hali değiyor insanın ruhuna... Ve acısını teninde / benliğinde hissediyorsun,

Akköprü kabristanının yanından geçerek, Van 'a varıyoruz . Tüm büyüklerimiz orda yatmakta... Ve dilime / dîlıme, yazıp bestelediğim Şehri Van Ağıtı düşüyor :


Ano men geldim Van ' a / eyvağ, eyvağ..
Üregim döndü külğana /
Yer vurdu toprak apardı /
Şehri Van döndü verana

Hevalım derdo hevalım
Bıkesim ne çu havarım
Welatımın veran buyi
Civanım, gul şehri Van 'ım...
         ...............

05.12.2011 / Saat 23.45
 

VAN GÜNLÜĞÜ : YÜREĞİM VAN MEVSİMİ



  Dr. Ömer ÇAKMAKÇI


Tarih 2 aralık . Ankara Esenboğa 'dan 10 dk geçikme ile Van 'a hareket ettik. Gecikme Bakan bey ve zevat 'tan... Ama pilotumuz arayı kapatıyor ve tam 10.45 de Van Fetit Melen Hava Alanına iniyoruz.

Uçakta yanımda iki genç örğetmenle , uçuyoruz. Hasan İspekter, eylul ayında atanmış; Özalp Oymaklı Köyü öğrtetmeni. Orhan Kundakcı henüz atanmış, çiceği burnunda bir öğretmen, Çatak İlçesine.. Hasan öğretmen deneyimli, Van ' ı iyi tanıyor.

Meslekdaşı Orhan öğretmen 'e  ; “ Van 'la ilgili anlatılan olumsuzlukları doğru olmadığını, yöresel güzellikle bir yana , insanının esnafının çok hürmetkar, olduğunu, yabancıyı çok sevdiğini, değer verdiğini " anlatıyor.  " Van 'da herkes sana yardımcı olur; Vanlıların iki laflarından bir tanesinin 'başım, gözüm üste' olduğunu " söylüyor...

Böylesine içten anlatım karşısında ; Orhan öğrtemen, “ Siz Van 'lı mısınız “ diye soruyor.
Hasan öğretmen; “Hayır, ben aslen Kayseriliyim “  diyor.

Bunun üzerine ben Van' lı olduğumu söylüyorum. Biraz da gururla... TTB 'nin Gönüllü Hekimi olarak Van ' gitmekte olduğumu ifade ediyorum. Genç eğitim emekçileri kardeşlerimle çok hoş bir yolculuk yapmış oluyoruz. Bu arada zamanında uçağa gelmeyerek, insanları bekleten Sayın Bakana kızgınlığımda geçiyor, birden bire..

Dalıp gidiyorum bir an.... Gözlerimin önünde, Bahçevan Mahallesi, Mercimek Mahallesi ve Şerefiye Mahallesi' nde geçirdiğim çocukluk yıllarım geliyor. Top oynadığımız tarlalar, yazlık simemalar, hırsızlığa gittiğimiz meye bahçeleri, yüzdüğümüz Van Gölü, uşkuna gittiğimiz Erek Dağı.. Daha bir sürü anımın sökününe uğruyor belleğim..

Derken Van hava alanına iniş geçiyoruz... Van Gölü görünüyor uçağı penceresinden, simsiyah... İrkiliyorum birden. İnanın ki ben Van Gölünü hiç bu renkte görmemiştim... Hüzünbaz duygular sarıyor benliğimi...

Derken uçağımız iniyor ve karşıda bembeya Erek dağı. Adeta bana merhaba diyor; bir anda umut, seviç kaplıyor içerimi... Kendi kendime inadına umut, inadına yaşam...

Merhaba sevdamın ve hasretimin başkenti Van,  diyorum  kendi kendime..

İki kuzenim Mehmet 'le Veli 'i alıyorlar beni Havaalanından. Öncelikle Hacıbekir Mahallesi 'ne uğrayıp; ondan sonra İpekyol Hastanesine gidelim diyorum. Yol boyu ilginç bina görüntülerini fotoğraflamaya çalışıyorum. Bazı binaları bulammıyorum bile... Bayram Oteli misali.. .

Hacıbekir Caddesi, Cumhuriyet Caddesi, İskele Caddesi;  mısır misali patlamış, eğilmiş/bükülmüş binalarla dolu. Fotoğraf çekerken, bir anda insanlar toplanıyor etrafımda .

Birisi “ Abi bu fotoğrafları çekiyorsunuz, gazetenizde çadırkentlerde mutlu çocuk görüntüleri veriyorsunu . Önceleri gerçek haberler veriyordunuz, sonra Van ' ı unuttunuz. Bizi gündemden düşürdünüz....” Daha bir araba dolusu laf.

Başka birisi, burası Hacı Bekir Mahallesi diye, biz çadır bile vermiyorlar; gıda yardımları yapmıyorlar. Gönderilen yardımları da dağıtmayıp yakıyorlar.

Giderek tepkiler ve kalabalık artınca, kuzenim iniyor arabadan; “ arkadaşlar Ömer bey gazeteci değil. Doktor. Bir hemşerimiz olarak, gönüllü hekim olarak Van 'a geldi...

Birisi atılıyor ; “ Yani Vanlıyığ, bir hallıyığ..” Acımsı bir gülümseme ile..

Ordan ayrılıp, şehir merkezine doğru ilerliyoruz.... İskeleti dokusundan fırlamış binalar, binalar, binalar... Hazreti Ömer Camisinin yıkılan minaresine ait parçalar, caminin avlusunda. Allahın evi de Allah 'a emanet . Demir çubuk değil sanki tel kullanmışlar inşaatta... Ordan, Van ' ın tuzu kuruların oturduğu Ali Paşa Mahallsine geçiyoruz . Aklıma o meşhur ağıt geliyor:

“ Ali Paşa giyer kürkü
  Yarı sansar, yarı tilki
  Ali Paşayı vurmuşlar
  Veran olmuş Van 'ın mülkü.. “

Evet o güzelim Van viraneye dönüşmüş... İşin acısı binalardaki tahripatların en çok göze battığı mahallelerden birisi Ali Paşa Mahallesi.. Viran olmuş Ali Paşa Mahallesi.

İpekyol Devlet Hastenesi, eski bir SSK Hastanesi. Burada göz hekimine gereksinim olması nedeniyle, burada görev yapacağım. TTB ve SES birlikte oluşturduğu Sağlık Merkezi ' ne de katkı yapmaya çalışacağım. İpekyol Hastanesinde hekimler dönüşümlü çalışmakta. Normal acil servisin dışında bir de büyük boy bir çadırda da acil hizmeti sürdürülmeye çalışılmakta ve oldukça da yoğun bir biçimde. Burada özverili ve can siperane bir çalışma gözleniyor. Hastane yöneticilerinden izinde olmayanlar özellikle çadırda yatıp kalkıyorlar. Nitekim ilk gece çadır koğuş arkadaşlarımdan birisi de Hastane Müdürü Fevzi Türkmen idi...

Hastanede polklinik hizmeti verilebiliyor yanlızca. Hastalarımı bitirdikten sonra, Hem. Fatoş Aslan ile TTB ve SES sağlık çadırına geçtik.. Yoğun bir poliklinik çalışmasına tanık olduk. Hastayı muyene etmekle kalmıyorlar. İlaçlarını da anında veriyorlar. Burada tam bir takım çalışmasını yapılmakta olduğunu gözlemledim. Hekim dışı diğer sağlık emekçileri tam ritim ve uyum içinde çalışmaktalar. Belki bedensel yorgunluklar var; ama gözlerinde sonsuz bir insan sevgisi ve huzur..

Akşam yemeğimizi çadırda birlikte, Vanlı aşçımızın yapmış olduğu, patlıcanlı kavurma ve pilavla tamamladık. Elbette çayımız eksik değil.

Geceyi 3 nolu çadırda; gönül birliği, görev birliği yaptığımız arkadaşlarla uyku birliği yaptık... Horlayan var mıydı ? Olsun can kurban, klasik müzik gibi geldi...

Van 'da sabahlar erken olur... Bu gün Saat 5.30 da uyandım. Uykumu almıştım.. Gecenin karı Erek dağını iyice bembeyaz yapmıştı. Bir gelin edası mı desem, beyaz gömlekli bir hekim sevecenliğiyle mi desem ?

Sanki yanı başmda, bana Günaydın / Rojbaş diyordu Erek Dağı...

Van Gölüne uzaktan el sallıyorum; bağrı yaralı, sinesi faylar yuvası Van Gölü 'ne...

SAHİPSİZ VAN GÖLÜ ' ne ... Neyse şimdilik bu kadar, haydı görüşmek üzere..

03.12.2011 / Saat 6.30